SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU SIFATU’S-SALAT

<< 467 >>

DEVAM,2: 155. Namaz'dan Sonra Okunan Zikir

 

حدثنا محمد بن يوسف قال: حدثنا سفيان، عن عبد الله بن عمير، عن وراد، كاتب بن المغيرة بن شعبة، قال: أملى علي المغيرة بن شعبة، في كتاب إلى معاوية: أن النبي صلى الله عليه وسلم كان يقول في دبر كل صلاة مكتوبة: (لا إله إلا الله وحده لا شرك له، له الملك، وله الحمد، وهو على كل شيء قدير. اللهم لا مانع لما أعطيت، ولا معطي لما منعت، ولا ينفع ذا الجد منك الجد).وقال شعبة، عن الملك، بهذا، عن الحكم، عن القاسم بن مخيمرة، عن وراد، بهذا. وقال الحسن: الجد غنى.

 

[-844-] Muğire İbn Şu'be (r.a.)'in kâtibi Verrâd şöyle demiştir: "Bir defasında Muğîre ibn Şu'be Muaviye'ye gönderilmek üzere bana yazdırdığı bir mektupta şunları söylemişti: Resûîullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem her farz namaz'ın ardından şöyle dua ederdi: La İlahe İllallahu vahdehu la şerike Lehu, Lehul mulk ve Lehul hamd ve Huve ala kulli şey'in kadir Allahumme lâ mania limâ e'tayte velâ mu'tlye limâ mena'te ve lâ yenfeu ze'l-Ceddi minke'l-Cedd

 

Meali: Tek olan Allah'tan başka İlah yoktur, Onun ortağı yoktur, mülk hakimiyet Onundur, övgü Onadır. Onun her şeye gücü yeter. Allah'ım, Senin verdiğine engel olacak hiçbir şey yoktur. Senin engel olduğunu da verebilecek yoktur. Senin yanında zenginin zenginliği fayda vermez. Zenginlik Senden gelir.

 

Tekrar: 1477, 2408, 5975, 6330, 6473, 6615 ve 7292

 

 

AÇIKLAMA:     Abdullah İbn Abbas'tan nakledilen rivayette geçen Resûlullah döneminde ifadesi namaz sonlarında Cenâb-ı Hakk'ı cehri olarak zikretme­nin caiz olduğunu göstermektedir. İmam Nevevî şöyle demiştir: "İmam Şafiî bu hadisi ashâb-ı kiramın çok kısa bir süre sesli olarak zikrettikleri şeklinde yorum­lamıştır. Maksatları ise zikrin nasıl yapılacağını göstermek ve bunu cemaate öğ­retmektir. Yoksa her zaman zikre bu şekilde sesli olarak devam ettiklerini söyle­yemeyiz. Dolayısıyla tercih edilen görüş imamın ve cemaatin zikri gizli olarak yapmalarıdır. Fakat zikri insanlara öğretmek maksadı taşınıyorsa sesli zikir yapı­labilir."

 

Abdullah İbn Abbas'ın sözü, zikir sesini duyunca ashabın namazı bitirdiğini anladığını göstermektedir. Kâdî Iyâz şöyle demiştir: "Bu ifadenin zahir anlamına baktığımızda İbn Abbâs'ın cemaate katılmadığı sonucu çıkar. Çünkü İbn Abbâs-'ın yaşı o zamanlar küçüktür ve cemaate devam etmek şeklinde bir görevi so­rumluluğu yoktur. İşte bu yüzden namazın bittiğini okunan zikirlerden anlamış­tır."

 

Bir başka âlim de konu hakkında şu değerlendirmede bulunmuştur: "Ab­dullah İbn Abbas'ın namazı son cemaat mahallinde en arkadaki saflarda kılmış olması da ihtimal dahilindedir. Bu yüzden selâm verilerek namazdan çıkıldığını fark edememiştir ve namazın bittiğini getirilen tekbirlerle anlamaktadır."

 

İbn Dakiki’l-İyd'in değerlendirmeleri ise şöyledir: "Buradan anlaşıldığı kada­rıyla İbn Abbas namaz kıldığı sırada arkada saf bağlayan cemaate sesi duyura­cak gür sesli bir müezzin bulunmamaktadır."

 

"Getirilen tekbirlerden anlardım" ifadesinin geçtiği rivayetin daha önce ge­çen ve İbn Cüreyc tarafından nakledilen rivayetten daha sınırlı (hâss) bir kap­samı vardır. Zira zikir kelimesi tekbir kelimesinden daha genel ve kapsamlı (âmm) bir anlama sahiptir. Fakat tekbir kelimesinin zikir kelimesini açıkladığını da düşünebiliriz. Buna gö're "yüksek sesle Allah'ı zikrederlerdi" ifadesi, yüksek sesle tekbir getirirlerdi anlamına gelir. Bu durumda ashâb-ı kiramın namaz bit­tikten sonra otuz üçer defa tesbih ve hamdele okumadan önce tekbir getirdikleri sonucu da çıkabilir.

 

Ebu Hureyre'den nakledilen rivayette geçen "yüksek dereceler" ifadesi so­mut bîr anlam taşıyabileceği gibi manevî (soyut) bir anlama da gelebilir. Buna göre ifadenin somut bir anlam taşıdığını düşünürsek anlam "cennetteki yüksek makam ve dereceler" olur. İfadenin manevî anlamı ise "Allah katında değeri ve kadri yüce olmaktır.

 

"Her namazın ardından" ifadesi hakkında şu değerlendirmeler yapılmıştır: Bu hadîsin bir gereği olarak rivayette söz konusu olan zikrin namaz bittikten sonra okunduğu anlaşılır. Fakat namaz bittikten sonra bu zikrin, zikirden yüz çevirmek anlamına gelmeyecek şekilde kısa bir süre geciktirilmesi, unutulması veya namazdan sonra okunabileceğine dair rivayetler bulunan ayete'l-kürsî gibi başka zikirlerin okunması herhangi bir problem teşkil etmez.

 

Bu ifadenin zahirine bakılırsa farz ve nafile namazların tamamını kapsamına aldığı görülür. Fakat âlimlerin çoğunluğu burada kasdedilen namazın farz na­mazlar olduğunu söylemişlerdir. Zaten İmam Müslim'in Ka'b İbn Acre'den nak­lettiği bir rivayette, bu ifade "farz namazlar" kaydıyla zikredilmiştir.

 

İbn Battal, Mihleb'in: "Bu hadise göre zenginlik bir üstünlük ve fazilettir. Hem de bu, yoruma (te'vîl) dayalı bir hüküm olmayıp hadisin nassından elde edilen bir hükümdür. Aslında zenginler ile fakirler kendilerine farz kılınan amelleri yapmak konusunda birbirleriyle eşit olsalar bile, sadaka vermek gibi fakirlerin yapma imkanı olmayan diğer iyilikleri gerçekleştiren zenginler yine daha üstün olacaktır" şeklindeki görüşünü naklettikten sonra şunları söylemiştir: "Ben, bu rivayette zikredilen ve namaz sonrasındaki zikirlerin okunması ile hasıl olan istünlüğün sadece fakirlere has olduğunu söyleyen bazı kelamcılarla karşılaştım. Fakat bu kelamcıların hadîs-i şerîfte geçen "Fakat bunun aynısını yapanlar olursa onlar da size yetişip sizin gibi hayırlı insanlar zümresine dahil olurlar" ifadesine hiç dikkat etmedikleri anlaşılıyor. Buna göre Resûlullah (s.a.v.)'in söylemiş olduğu zikirleri okuyan herkes aynı üstünlüğü elde edecektir."

 

Bu konu Kitâbü'l-et'ime'nin 56. babında zikredilen "Şükreden ve insanları doyuran bir kimse oruç tutup sabreden kişi gibidir" hadisi ile birlikte tekrar ele alınacaktır.

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1. Bir âlim birbirinden farklı konularla ilgili olarak kendisine yöneltilen soruları cevaplandırırken, derecesi İtibariyle daha alt seviyede bulunan amelleri laha üstün ve faziletli olan amellerin derecesine yükseltecek çözümler sunmalıdır. İnsanların zihinlerinin karışmaması ve görüş ayrılıklarının çıkmaması için doğrudan

 

daha faziletli ameli açıklama yoluna gitmemelidir. İbn Battâl'ın zikrettiği bu görüş Resûlullah (s.a.v.)'in: ‘‘Ben size öyle bir şey söyleyeceğim ki, bunları sağlam bir şekilde yaptığınız takdirde sizi geçen bu kişilerin derecesine ve sevabına yetişirsiniz" şeklindeki buyruğundan alınmıştır. Zira Resûlullah kendisine gelen fakirlere "Evet, o zenginler sizlerden daha üstündür" diye cevap vermeyip yukarıdaki gibi yol göstermiştir.

 

2. Kitâbü'l-ilim'in 5. babında da açıklandığı gibi burada müslümanların hayırlı insanlara gıpta etmeleri gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Bu açıdan gıpta ile Resulullah (s.a.v.)'in hadislerinde yerilen hased birbirinden çok farklı iki özelliktir.

 

3. Yüksek derecelerin elde edilmesini sağlayan salih ameller konusunda ins­anlar aceleci olmalı ve hatta birbirleriyle yarışmalıdır. Nitekim namaz sonrasındaki bu zikirlerin kulu çok yüksek derecelere erdirdiğini öğrenen zenginler bu tesbihata hemen başlamışlardır. Hatta Resulullah (s.a.v.) onların bu tavrını yadırgamamiştır.

 

4. Hadisteki "Fakat bunun aynısını yapanlar olursa onlar da size yetişip sizin gibi hayırlı insanlar zümresine dahil olurlar" ifadesi bu hükmün hem zenginleri hem de yoksulları kapsamına aldığını (âmm bir hüküm olduğunu) göstermekte­dir.

 

5. Bir kimse çok kolay ve azımsanacak kadar hafif görülen bir amele devam etmek suretiyle çok zor ve meşakkatli ameller yaparak yüksek derecelere ulaşan kimselerin derecesine ulaşabilir.

 

6. Namazlardan sonra Allah'ı zikretmek çok faziletli bir ameldir.

 

Muğire İbn Şu'be'den nakledilen rivayete göre bu rivayette geçen duayı namazlardan sonra okumak müstehaptır. Çünkü bu dua tevhidle ilgili ifadeler taşımakta, vermek engellemek / vermemek ve her şeye gücü yet­mek gibi fiiller Allah'a nispet edilmektedir.

 

Ayrıca bu rivayet sünnetlere sıkı sıkıya sarılmanın ve bunları halka yayma­nın gerekliliğini de göstermektedir.